1914 tarihinde bir arkadaşına yazdığı mektup


Mustafa Kemal’in bir arkadaşına yazdığı aşağıdaki mektup, 1918 yılında Minber gazetesinin 18. sayısında “Nühüfte Bir Sima” başlığı altında çıkan bir makale içinde yayımlanmıştır.
“Sofya dan İstanbul’a gidip “…” gören ve benim arkadaşımdan bir zata “…” nın odası kapısında bir münasebetle adımın geçmesi üzerine “…” aynen:
-Onun yüzünü şeytan görsün. Diyor. İstanbul’a gidip bu gibi insanların yüzlerini görmek bana eza verecektir.
Bundan başka birtakım insanlar vardır ki benimle gayet samimi arkadaş gibi göründükleri halde, bilmem geçmişin bazı suni tefehhümlerinden mi, yoksa bazı meslek ve meşrep anlaşmazlıklarından mı nedir, hakkımdaki fikirleri daima menfidir. Mesela “…” ın beni biraz methetmesi üzerine, bu methedişin ne suretle aleyhime tefsir edildiğini sen pekala bilirsin. Ve ben zannediyorum ki bazı kimseler bugün ve gelecekte herhangi anlaşmazlık zemini kalmamak ve bu suretle vatan ve millete hizmet (!) eğlenmiş olmak itikadiyle, benim her ne suretle olursa olsun vücudumu ortadan kaldırmayı dahi caiz görüyorlar. Bu suretle düşünmekte olduğumuz kadar haksız olduklarını izahat lüzum görmem. Çünkü siz benim fikir ve hislerimi değil kalp ve vicdanımı bilirsiniz.
Pekala bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar takip ettiğim gaye hiçbir vakit şahsi olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her ne etmiş isem daima memleketin, milletin ve ordunun nam ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın teferrüt ve temeyyüzünü nazarı dikkate almamışımdır.
Eğer o yaratılışta olsaydım, maalesef sergüzeştçiliğe pek müsait olan muhit ve vaziyetlerde fırsatlar eksik değildi. Bugün dahi mesleğim, geçmişte olduğunun aynıdır. Gayesi vatan ve milletin kurtarılması ve ordunun ıslahı noktasında toplanan ve gayesi nezih ve her türlü şahsi hislerden uzak olarak takip edenlerle beraber çalışmak bence pek şerefli bir çalışmak olur.
Bu şartın mevcut olmayışı halinde memlekete zararlı olmaktan Allah beni korusun. Katiyen şahsi gücenikliklerimi bir takım menfi teşebbüslerle tatmine kalkmak adiliğine tenezzül etmem. En çok yapacağım şey, istifa edip tevekkül içinde maişetimi temin yollarına başvurmaktan ibaret olur.
Hangi tarafın galip geleceğine dair olan fikri kanaatimi söylemek istemem. Nazik ve mühim bir devre içinde bulunduğumuza şüphe yoktur. Almanlar büyük ve hayrete şayan bir saldırışla bir çok Fransız kalelerini çiğneyerek sağ cenahı ile Paris’i geçip Fransız ordusunu arkası İsviçre’ye olmak üzere sıkıştırdı. Bu Almanların biricik maksadı olduğunda ve ona da muvaffakiyet elverdiğinde herkes aynı fikirdeydi. Ve bütün kainat artık son ve kati meydan muharebesine ve onun neticesine intizar ediyordu. Halbuki bu neticeye karşılık, Alman ordularının Fransız ordusu karşısında yüzlerce kilometre geri çekildiği görüldü.
Şarkta, Ruslarla Almanlar ve Avusturyalılar arasında cereyan eden vakalarda Şarki Prusya’da Ruslar bozuldu, fakat güneyde Rusların pek üstün kuvvetleri karşısında Avusturya ordusu çekiliyor. Batıda Fransız ordusu taarruza hazır. Binaenaleyh Alman ordusu serbest değil. Şarkta Rus ordusu üstün ve Avusturya ordusu çekilmeye mecbur.
Vaziyeti şöyle tefsir edebiliriz: Almanlar Fransızlar ordusunu kati meydan muharebesiyle henüz mağlup edemeyeceklerini ve Avusturya ordusunun üstün Ruslar karşısında dana ziyade mukavemet edemeyeceğini görerek Garp’te bütün ordu ile geri çekilerek nispeten doğuya yaklaşmak ve sonra Fransız ordusu karşısında bir müdafaa ordusu terk ederek geri kalan ordularıyla doğuya dönüp Avusturya ordusuyla birlikte Rus ordusunu vurmak istiyorlar.
Pek güzel! Fakat bu defa Rus ordusu geriye, doğuya çekilmeye başlarsa ve bu orduyu yakalayıp ezmek mümkün olmazsa ve diğer taraftan Fransız ordusu mukavemet için yardım istemeye mecbur olursa bu defa yine doğuda Ruslara karşı bir müdafaa kuvveti bırakıp batıya mı dönülecek? Ve böyle mekik gibi bir doğuya, bir batıya gide gele Alman ordusunun hali ne olur.
Aziz kardeşim, hürriyet ilanı günlerinde bilmem nerede nutuk söylemeye kalkıp da iki şaklak üzerine hitabet kürsüsünden inen ve “niye indin?” sualine karşı: “Ne “…” şaklak ettiler ya! Demek iş bitti!” diyen ağanın hali olmaz mı?
İşte bugünkü halimizi bir mizah diliyle ifade etmek istersek acaba aynı cümleyi tekrar edemez miyiz?”
4 Eylül (1914) M. Kemal

0 yorum:

Yorum Gönder